Son zamanlarda medyada, sosyal medyada ve çeşitli yayın kuruluşlarında bazı helal ve haram değerlendirmeleri görmekteyim. Üstelik bu helal ve haramlar bilfiil insanların ağzında sakız olmuş durumdadır. Bu helal veya haramlar genelde Ümmet-i Müslümin’in (bundan sonra Müslüman Millet diye bahsedeceğim) rızkı ile ilgili bilgiler oluyor. Fakat garip bir şekilde belirli bir grup insan “helal” ve “haram” kelimelerini amiyane bir tabirle deveye söylenen “hop” ve “çüş” laflarına yada daha düzgün bir tabirle üzerinde “aşağı” ve “yukarı” tuşları bulunan bir asansör kumandasına benzer bir şekilde kullanmaktadır. Yani müslüman milleti birileri bu kelimelerle bütün bir toplumu “kendi çıkarları doğrultusunda” kumanda edebildiği inancındalar.
Gel gelelim burada öncelikle bahsettiğim fetvaların neyle ilgili olduğunu açıklamak gerekmektedir. Bu fetvalardan benim de çok ilgimi çeken memurun almış olduğu promosyonun haram olduğunun değerlendirilmesidir. Öte yandan enflasyonun helal olması… Bütün bunlara karşılık da islami bankaların almış olduğu faizin de faiz olarak değerlendirilemeyeceği şeklinde fetvalar var. Ayrıca müslüman bir insanın parasını bir şekilde değerlendirebileceği tüm araçların mütemadiyen haram haram haram değerlendirmesi söz konusudur.
Burada garip bir yönlendirme söz konusudur. Örneğin müslüman bir milletin çıkarı olan tahvil, mevduat, bono vs. gibi araçların haram olmasını değerlendirip müslüman milletin ekonomisinin durgunlaşmasını sağlamak. Yani müslüman bir milletin cebine giren şey haram olmasına karşılık cebinde ki paranın kaybolmasının helal olduğu yönünde bir yönlendirme söz konusudur. Yani hiç bir şekilde kendi çıkarın olan bir şeyi yapamazsın, haram, başkalarının çıkarı olan şey helal.
Böyle bir durumda ben genelde basit bir ölçüt değerlendiriyorum. Verilen bir fetvaya bakın, sonra fetvayı veren kişiye bakın. Öncelikle fetvayı veren kişi aklı hür, ruhu hür, vicdanı hür bir insan mı, yoksa birilerinin çıkarına yönelik mi hizmet ediyor? Ayrıca verilen bir fetva müslüman milletin çıkarına yönelik mi hizmet ediyor yoksa belirli bir zümrenin çıkarına yönelik mi hizmet ediyor? Örnek olarak yukarıda bahsettiğim fetvaları aşağıdaki gibi değerlendirebiliriz:
- Promosyonun haram olması: Bu fetvaya bakalım, kime hizmet ediyor: bankalara. Zira memur haram diye promosyon almazsa, bankalar da promosyon ödemeyerek daha fazla kâr edeceklerdir. Kimin zararına: müslümanın. Zira buradan yiyecek oldukları bir kaç ekmek de “haram” olarak değerlendirilmiş oluyor. Üstelik adı üzerinde “promosyon” bir çeşit “hediye” olarak değerlendirilmesi gerekirken. Yani bir markete gidip 100 TL alışveriş yaptıktan sonra marketin 26 TL olan gofreti sana 17 TL’ye vermesi ne kadar haramsa promosyon da o kadar haramdır. Zira islamda “hediye” helaldir. Dolayısıyla bu fetvayı veren insanın vicdanın hür olmadığını görüyoruz. Zira banka patronlarından birisi aramış, şöyle bir fetva ver demiş, o da vermiş.
- Enfalsyonun helal olarak değerlendirilmesi: Zaten “enflasyon” kelimesini kimse o şekilde tanımlamasa bile “ceplere dokunmadan hırsızlık yapma sanatı” olarak değerlendirilebilir. Hırsızlık ne kadar helalsa enflasyon o kadar helaldir. Bu fetvaya bakalım, kimin çıkarına: üç – beş tane milyarder para babasının çıkarınadır. Zira bir kaç kişi ekonominin lokomotif piyasaları olan petrol, enerji piyasası ve para piyasasını ele geçirip ülkedeki tüm parayı pahalılık yoluyla ele geçiriyorlar. Hatta bu durum öyle bir seviyeye ulaşmış ki bazı devletlerin başkanları sadece attıkları bir Twit ile ağzımızda ki ekmeği bile alabilecek düzeye gelmiş durumdalar. Bakalım bu kimin zararına: müslümanın. Zira aşırı pahalılık nedeniyle cebindeki parayı pul haline getirip seni genellikle Gayr-ı Müslim devletlerden alacağın paraya mahküm ediyorlar ve sonuç olarak biraz daha kötü bir duruma geçmiş oluyorsun. Dış ticaret açığı oluşuyor, devlet dış borçlarını ödemek için vergileri arttırmak zorunda kalıyor. Komik olan bir şey oluyor bu durumda bunun helal olarak değerlendirilmesi.
- İslami bankaların aldığının faiz kapsamında değerlendirilemeyeceği fetvası: Ben bunu İslam Ansiklopedisi adında bir yayının “İslamda Faiz” adlı bir makalesinde okudum. Garip bir şekilde bu makaleyi çok eğlenceli ve farklı görüşleri değerlendirmek açısından öğretici buldum. Ayrıca müslün milletin çıkarı söz konusu olduğunda seküler düşünmek gerektiğini de çok güzel bir şekilde öğretmiş oluyor. Bahsettiğim bu belgede faizi boşver adının içerisinde “f” harfi bulunan bir şeyin de haram olduğu yönünde kesin ve katı genellemeler yapıyor. Öyle ki müslüman bir insanın az miktarda parasını bir fona toplayıp ekonomiyi geliştirmenin haram olduğunu, ABD’de 300 Milyar $ ticari yatırımın sadece 28 Milyar $’ının krediyle yapıldığı, faiz geliri adı altında her şeyin haram olduğunu açıklamışlardı. Sonra dönüp dolaşıp “islami bankaların ki gibi” faizsiz bir sistemin kurulmasının elzem olduğunu yazmış, üstelik paranı islami bankalarda değerlendirmenin sonuna kadar helal olduğunu bahsetmiş. Elimde olmayarak düşündüm: Birincisi 300 Milyar $ ile 28 Milyar $ rakamını kıyaslayınca ABD’de ki ticari yatırımın yaklaşık %10’unun kredi olduğunu görüyoruz. Çok cahil düzeyde iktisat bilen bir insan bilir ki bir ticari yatırımın zaten en fazla %10’unu kredi ile finanse etmen akıllıcadır. Yani adamlar kullanabilecekleri kadar faizi kullanmışlar zaten. Öte yandan dönüp bir daha bakıyorum ve diyorum ki ben kredileri, kredi maliyetlerini, alınan faizleri araştıran birisi olarak faiz almayan bir bankaya rastlamadım. Basit bir kredi sorgulaması yaptığında en ucuz kredinin “seküler bankalar” diye bildiğimiz bankalardan geldiğini görüyoruz. Zaten örneğin 100 bin TL ihtiyacın varsa, bu ihtiyacını 100 bin TL’yi 150 bin TL olarak geri alan bankadan mı alırsın yoksa 100 bin TL’ye hiç bir faiz uygulamayıp sadece dosya masrafını alarak sıfır faizle yine 100 bin TL olarak geri ödediğinden mi alırsın? Pek tabi yine 100 Bin TL olarak geri ödediğin, yani faiz ödeyerek çıkarlarına ters olan bankanın islami veya seküler olmasına bakmazsın. Burada bu durumu da şöyle açıklıyor: islami bankaların aldığı faiz değil icardır. İcar da finansal kiralamadır. Burada müslümanın büsbütün bir cahil olarak algılanması söz konusudur. Finansal kiralama kesinlikle böyle bir şey değil. Burada sanki icarı finansla kiralama olarak değerlendirmeyi “paranın kirası” şeklinde değerlendirilmiş. Yani birileri almış sana bir ödeme tablosu oluşturuyor, o tabloda “faiz” sütünunun yerine “kira” sütunu koyuyor ve bu helal oluyor. Üstelik paranın kirası olarak değerlendirdiği oran diğer bankaların %1,5 falan belirlediği yerde %2 – 2,5 falan yani, kat kat fazla.
Bu fetvaların genel ortak özelliklerinden bir tanesi kuranda açık bir şekilde “kat kat faiz almak haramdır” şeklinde geçmesine rağmen bunu kafasına göre, birilerinin çıkarına göre değerlendirerek “vay efendim Peygamber efendimiz birinin 90 dinara karşılık aldığı 10 dinarı bile faiz olarak değerlendirmiş” şeklinde yorumlamaktadır. İslamiyette Kur’anın kafana göre yorumlanması diye bir şey yoktur. Kat kat faiz olarak değerlendirilen şey açık ve net bir şekilde tefeci faizidir. Yani Kur’ana göre müslüman bir insanın elindeki az miktarda parayı değerlendirmek için tahvil veya mevduata yatırmasından ibaret olan yasal faiz değildir. Adı üzerinde zaten yasalar toplumu koruduğuna göre yasaya uyarak paranı değerlendirmek te yine toplumu koruma oluyor.
Ortak özelliklerden bir başkası da müslüman bir milleti akıl merekelerinden yoksun, kim ne derse onun dediğini yapan, yani bir çeşit deve olarak değerlendirmesidir. Küffarın devesi kavramı da burada ortaya çıkmaktır. Yani birisi çıkar küffarın çıkarlarını korumak üzere bir fetva verir, tabiri cahizse bir şeyleri ilan etmek yoluyla haram kabul eder, ALLAH’da bu ilana uyarak onları haram kabul eder, müslümanlarda hiç bir şeyi akıl süzgecinden geçirmeden uygulamak zorundadır, uygulamazsa kâfir olur, bunu kaldıramazlar.
Müslümanın çıkarı olan bir şey neden haram olsun ki? Üstelik yukarıda bahsettiğim “İslamda Faiz” adlı makalede de açıkça belirtmiş bazı durumlarda -örneğin savaş gibi- müslümanın kârlı çıkması şartı ile faizin helal olduğunu, ayrıca faiz olarak değerlendirilen şeyin haram olmasına rağmen islamda bir şeyin kira olarak değerlendirilmesinin helal olduğunu açık ve net bir şekilde kendileri ifade etmişken…
Dolayısıyla bu fetvaları veren insanlarda şöyle bir algı var: birilerinin çıkarı söz konusu olduğunda müslüman milletin kumandasında bulunan “haram” tuşuna basarım ve onlar o şeyi yapmayarak küffarın kârını korurlar. Yine birilerinin çıkarı söz konusu olduğunda yine müslümanın kumandasındaki “helal” tuşuna bastırırım, onlar da yine akıl süzgecinden geçirmeden beyinsiz varlıklar gibi kendi çıkarlarına ters olan bir şeyi aynen uygularlar.
Müslümanın yediği ekmek bile haramdır. Zira peygamber efendimiz müslümanlar aç kalıp erkenden ölsün ki cennette yanlız kalmıyım istemiş. (!) Bu çok komik bir durumdur. Ayrıca değerlendirmedikleri bir şey ise Peygamber efendimizin aşırı zengin bir insan olduğu, kendisi Mekkenin para babası bir aileye mensuptu. Yani aslında müslümanın çok çok zengin olması helaldir. Ayrıca islamda “savaşta her yol helaldir” mantığını da uygularsak bir toplumda fırından aldığın ekmeğin bile faizle alınan undan üretiliyorsa faiz yemeden güçlü bir konuma çıkamazsın. Herkesin kalleş olduğu bir yerde “ben ALLAH yolundan sapmam” diyerek aslında ALLAH yolundan sapmış oluyorsunuz. Yani bir şekilde aşırı güçlü bir konuma gelip bu konu daki kanunları sen koyarak ancak bir düzeni bozabilirsin. Yani düzeni bozana kadar düzenin kurallarına göre savaşmak islamda çok fazla helal bir şeydir.
Öte yandan islamda “ne akılla ne de akılsız” ölçütü vardır. Yani bir insanın akılsız bir şekilde filanca X kişisinin verdiği fetvayı kör bir şekilde uygulaması da haramdır. Yukarıda da belirttiğim gibi “bu müslümanın çıkarlarına hizmet ediyor mu?” gibi soruları sorması gerekir. Fetvalar ile ipi tutulan bir deve gibi birileri toplumu nereye çekerse toplumunda oraya gitmesi fazlaca haram bir şeydir. Dolayısıyla senin cebinden çıkan para yabancı şirketlerin cebine giriyorsa, müslümanın parası küffarın cebine giriyorsa, müslüman küffarın devesi olmuş oluyor. Bu haram değil midir?
Müslüman bir ülke o veya bu şekilde bir şekilde zengin olmalıdır. Kişiler düzeyinde “helal” ve “haram” kavramlarından bahsedilebilir. Ama mevzu bütün bir toplum olduğunda sadece seküler bir şekilde menfaatler söz konusudur. Dolayısıyla müslüman bir toplumda devletin iç borçlanmaya ihtiyacı varsa, devlet elde atıl vaziyette tuttuğunuz paranın mevduatlarda tutulmasını istiyorsa, bu şekilde ekonominin canlandırmaya ihtiyacı varsa, yani kısaca bir bakıma elindeki parayı ekonomide değerlendirmek yolu ile topluma bir katkı sağlıyorsan aslen toplumu ilerlettiğin için fazlaca helal bir şey de yapmış oluyorsun.
Zira fakir bir müslüman ülke islamı çok iyi savunamaz. Bu gün müslüman devletlerin başına gelenler birilerinin bir şeylere parmaklarını doğrultarak haram haram diyerek bütün bir toplumun fakirleşmesini, sadece kendilerinin çalışmadan lüks ve sefa içerisinde yaşamasından kaynaklanmıyor mu? Afganistan zengin bir ülke olsaydı Rusya zebellak gibi tepesine çökebilir miydi? Yada Irak kendi toplumunun çıkarlarını korusaydı ABD gelip petrollerine pipeti daldırabilir miydi? Dolayısıyla ülke ve toplum düzeyinde her ne şekilde olursa zengin ve güçlü bir ülke olarak müslümanın çıkarını koruyabilirsin. Bu da tek tek her bir müslümanın zengin olmak için parasını her şekilde değerlendirmesiyle, en ufak parayı bile yatırım yapmasıyla mümkün olur.
Dolayısıyla şu yatırım aracı haramdır, şu yatırım aracı helaldir tartışmaları toplum nezdinden cahil yerine konulmak haricinde bir şey ifade etmemektedir. Sorun müslümanın küffara karşı çıkarları söz konusuysa her şey helaldir.
Nasıl ki islami bankaların aldığı şeyi “icar” olarak değerlendirince helal oluyorsa müslüman bir insanın parasını bir bankaya yatırarak kazandığı çıkara da “kâr payı” yada “icar” gözüyle bakılmaldır. Özellikle devletin bu yatırıma ihtiyacı varsa herkesin bu yatırımı yapması fazlaca helal bir şeydir.
Her türlü yatırım aracını kullanarak paranı kesin olarak kârlı çıkacak şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu para yeterli boyuta ulaştığında, bu parayı çekip aktif bir şekilde ticaret, üretim, arge ve inovasyon yapmalıyız.
İslamı çok yüce duygular ile yaşayan, dünyanın en yüce milleti olan güzel devletimiz Türkiye Cumhuriyetinde ancak bu şekilde kalkınabilir. Ancak milletimiz kalkınırsa İslamiyet kalkınabilir. Dolayısıyla bu her müslümanın “helal” veya “haram” şeklinde değerlendirmeden “borcum” diyerek yapması gereken bir şeydir bunlar. Parasını her türlü yatırım aracına yönlendirmek ülkemizin kalkınması açısından her müslümanın milletine karşı bir borcudur.
Ülkemizin kara günlerinin bittiği ve zafere ulaştığımız 30 Ağustos Zafer Bayramında ülkemizin ve milletimizin ekonomide verdiği savaşı “savaşta her şey helaldir” mantığıyla değerlendirdiğim bu yazımı da Zefer günümüzde ebedi zeferimizi düşünerek yazdım. ALLAH ülkemizi güçlü kılsın ki dünyada ki her müslümanın sesi olabilelim.
30 Ağustos Zafer Bayramımız tüm milletimizde kutlu olsun. En içten duygularım ile…