Şimdiye kadar yaşamış olduğum hayatı göz önünde bulundurduğumda büyük bir kısmının Rize/Merkez’de yaklaşık yüzde onluk bir kısmını ise Erzurum/Tekmanda geçirdiğimi söyleyebilirim. Şöyle bir geçmişe dönüp baktığımda bu sürenin neredeyse tamamında öfke ve stres düzeyimin hep belirli bir değerin üzerinde olduğunu görmekteyim. Bu öfke sürekli olarak ruhsal deformasyonlara sebep oluyor, arada bir patlayarak istemediğim şeyler yapmama sebep oluyordu. Son zamanlarda artık psikolojik yardım almam gerektiğini düşünüyordum. Sonra sorunun bende olmadığına kanat getirdim.
Şöyle ki: bazı kişiler genelde kendileri mutlu olmak için, tatmin olmak için başka insanların mutsuz olmasına sebep olacak şeyleri bile bile yapmaktadırlar. Hatta bu davranışlarında kesinlikle haklı olduklarını vesaire düşünüyorlardı. Bu durumda da ortaya çıkan şey: cahil insanlar başkalarını mutsuz ederler, kendileri mutlu olmak isterler, bu konuda da bencil bir tutum içerisindedirler ve kesinlikle haklıdırlar.
Bu durumu kısaca kritik etmek için Rize’de ve Tekman’da yaşadığım bazı anekdotlar üzerinden gitmenin ne anlatmaya çalıştığımı açıklamak konusunda faydalı olacağını düşünmekteyim. Zira cahillik açısından düşündüğümüzde Rize ve Tekman’ın neredeyse birbirlerine denk olduğunu görürüz. Arada bir fark var: Rize bir şehir olduğu için biraz daha kalabalık bir nüfus içerisinde dışardan biraz daha az cahil görünüyor. Çünkü o kalabalık nüfus içerisinde ki cahil olmayan insanlar bulunmaktadır. Fakat sürekli olarak ikâmet etmek için hem Rize’de hem de Tekman’da yaşadığında garip bir yaşantı içerisine giriyorsun. Zira sebepsiz bir mutsuzluk oluyor içinde. Bu yüzden yaz tatillerinde Rizeye gittiğimde “görmeyince göresim, görünce de öldüresim geliyor bütün şehri” diye düşünmüştüm. Sonrasında ufak bir farkındalık yaşadım. Aynı duyguyu sürekli olarak Tekmanda da yaşıyordum, tek bir farkla; Tekmanı göresim gelmiyor, doğrudan öldüresim geliyordu.
Sonrasında bu durumun Rize’nin benim memleketim olmasından kaynaklandığını fark ettim. Zira insan kendi memleketi için bu tip şeyleri çok fazla düşünmüyor. Çünkü orası senin konfor alanın. Gün aşırı bir sürü mal ile sinirlerini bozmana rağmen durumu çok yadırgamıyorsun. Tekman ise kendi memleketim olmadığı için sanki bu huyların sadece Tekmana özgü gibi bir yanlış ön yargı içerisinde oluyorsun. 3 yıl bunun üzerinde düşündükten sonra kısaca bir sonuca varıyorsun: cahilliğin memleketi yoktur, cahil insan her yerde aynı şekilde davranmaktadır. Bu durumu aşağıdaki anekdotlar ile açıklayabiliriz.
Rizede yaşadığım süre boyunca sevgili babama ait yarım düzine şirketten birisi olan bir muhasebe birosunda çalışarak gençliğimi harcadığımı iddia edebilirim. Bu süre boyunca birçok insan ile karşılaştım. Sonrasında Tekmana gelince aynı insanların burada da bulunduğunu gördüm. Ya birileri çok hızlı ürüyordu, aynı tarzda insanlar her tarafa yayılıyordu, yada insanları standartlaştıran bir şey vardı. Zira cahil davranışlar her tarafta standarttı ve ırk, din, dil, mezhep ve memleket ayrımı yoktu. Yani bu dünyada en laik şeyin cahillik olduğunu söylebiliriz.
Bir keresinde Rize’de bir adamı arayarak 160 TL kadar KDV vergisinin olduğunu bildirmiştim. Adam bunun üzerine ağzına gelen her türlü hakareti yapmayı kendisine hak bildi. Kendisine vergi çıkmaması gerekiyormuş. Muhtemelen adam kendisini işportacı sanıyor olabilir fakat bir kimya şirketi vardı ve her ay onlarca bin lira geliri vardı. Yine başka bir günde bir adamı yine vergi dolayısıyla aramam gerekti ve telefona cevap veren olmadı. Yanımızda çalışan personellerden birisi “onun abisi filanca kişidir, onu ara söyle, o kendisine iletir” şeklinde bir yol gösterince bende abi denen adamı aradım. Adam bir anda “siz salak mısınız, kardeşimin vergi borcu için beni neden arıyorsunuz” gibi ifadelerden sonra bir dizi küfürleri sıraladı. Bir sonraki gün ise aynı adam yazaneye geldi, fiziksel ve ruhsal anlamda tam bir öküz olduğunu gördüm. Tek bir farkla; öküz sevimli bir hayavandı. Bu adam vücut hacmi olarak öküzden daha iri olmasına rağmen zeka ve akıl bakımından öküz yanında Einstein gibi bir şey kalıyordu. Muhtemelen bana karşı şiddet uygulayabileceği yönünde yanlış bir düşünceye kapılmış olacak… Daha sonra anladığıma göre adam tavuk işi yapıyordu, kerdeşi ile ortak çalışırken kardeşi ile kavga edip ortaklıklarını ayırmak zorunda kalmış. Ben de bu mevzuyu bilmediğim için arayıp söylemiş bulundum. Başka bir günde ise adamın birisine sigortada borcu olduğu için ödemesi yönünde mesaj atmıştım. Zira SGK bir kişinin borcu olduğu zaman bir sonraki sigortayı onaylamak için biraz can sıkıyordu. Bu adam ben yazanede olmadığım bir zamanda telefonla arayarak yine hakaretleri ardı ardına yuvarlayarak muhasebesini değiştireceğini söylemişti. Fakat bu artistliği çok yanlış bir kişiye yaptığı için gelip tüm evraklarını alıp gitmesi yönünde bir rest yemişti. Sonrasında 180 derece ters dönerek eşşek gibi sırıtmaya başlamış. Bu sıratma davranışını az önce bahsettiğim kimya şirketi sahibi olan arkadaş da yazaneye gelince yapıyordu. Yine bir gün daha Rize’de kasaplık yapan Erzurumlu bir adamın gereksiz işleri ile zorunlu olarak ilgilenmekteydim. Fakat arkadaş her bir evrakı ve bilgiyi eksik ve yanlış verdiği için dosyası ile ilgili sürekli olarak hata ile karşılaşıyordum. Bu sebeple de arayarak bazı bilgileri kendisinden istemek zorunda kalmıştım. İki – üç sefer aramak zorunda kalınca adam telefonu açarak avazı çıkana kadar bağırmaya başlamıştı. İşlerimi mi yapacağım seninle mi uğraşacağım gibi bir cümle kullandı. Bende bu işin kendi işi olduğunu, her evrakı eksik verirse böyle olmak zorunda olacağını bildirirken arkadaş kendini haklı gördüğü için hakaretlerine devam etti. Bende bir saniye abi dükkanına geliyorum diyerek telefonu kapatmıştım. Dükkana gittiğimde yine adamın 180 derece ters dönerek sakin bir şekilde masasına oturup gerekli evrakları bana verdiğini gördüm.
Tekmanda görmüş olduğum şeyler ise bunların biraz daha alt versiyonları sayılır. Yani Tekmanda insanlar bu şekilde tam bir ayı gibi davranmasa da ufak bir ayı gibi davrandıklarını söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse bazı insanlar burada tehdit yolu ile beni korkutarak hakkı olmadığı şeyleri alacaklarını düşünüyorlar. Evinden sözleşmede belirtilen tarihten önce çıkmış olduğum ev sahibi sözleşmede yazan parayı her şekilde benden alabileceğini söylemişti. Yine bazı kişiler hakkı olmayan şeyler için arayıp yine bağırıp çağırmak gibi şeyler yaparak “hakkım olanı da almayayım mı?” gibi bir şey söylüyordu. Bu, burada bir atasözü gibi bir şey. Garip olan şeyse genelde hakları olan şeyi ben zaten tartışmadan veriyordum, hakları olmayan şey için böyle bir tutum içerisinde olmaları. Burada özellikle ev sahipleri, çalıştığın yerlerde karşılaştığın bazı insanlar ile laf dalaşına girerek onların seviyesine çekilmiş oluyorsun. Bazen de seni dövebileceklerini aba altından sopa göstererek bildiriyorlar ve tabi ki kesinlikle haklı oldukları kanaatindeler. “Burada dolmuşçulara ters düşme, Tekmanlılar öfkeli insanlardır, toplanıp döverler seni” gibi ifadeler kullananlar oluyor. Yani arkadaşlar tek başlarına korkak olmalarına karşın toplanırlarsa dövebilirler tabi… Birde o anda ben onların Tekmanlı olduklarını unutmazsam dövebilirler. Eski çalıştığım yerde ki bir kişi sık sık ortalık yerde, öğrencilerin karşısında veya odasına çağırarak hakaret ediyordu. Rize’de ki öküzler ile ortak bir davranış kalubu içerisinde tabi. Sebebi ise derste ders işlediğim, onun istediği gibi sadece kitap okutup geçmediğim için veya kendi çocuğuna hak etmediği notları vermediğim için falan. Bu hak etmediği notları istemek genel bir şey zaten. Bazen bu konuda birileri ile laf dalaşına girebilyorsun. Filanca kişi benim arkadaşım diyerek tehdit falan da alıyorsun tabi. Bütün bunlar kendilerini üstün göstermenin bir yolu. Rize’de yaşamış olduğum duygusal çöküntü içerisinde olmadığım için burada insanlara karşı kalbimde bir şey geçirmiyorum. Bunun yerine bu tip şeyleri oldukları yerde unutuyorum. Ayrıca ruhumu sıkan bazı şeyleri affetmek gibi bir savunma mekanizması geliştirdim, böylece ruhumu kemirmiyorlar. Bir kaç gün canımı sıkıyor, sonra unutuyorum.
Bütüm bu anekdotları düşündüğümüzde insanlar (hem Rize’de hem de Tekman’da) kendilerinin bazı şeylere hakları olduğunu düşünüyorlar. Sana hakaret etmeye hakları vardır. Trafikte senin park etmeye çalıştığın yere el çabukluğu ile giriyor, bu sebeple seninle kavgaya kalkışıyor, çünkü hakları vardır. Telefon ile arayıp telefon delikanlılığı yapabiliyorlar, çünkü hakları vardır. Terbiyesizce bir tutum içerisine giriyorlar, çünkü haklılar. Sınıfına paldır küldür girip, sınıfı basıp küfür edebiliyor, çünkü hakkı var. Bu durumda bu insanların sapına kadar cahil olduklarını düşünebiliriz. Ayrıca Rize ve Tekman arasında bir değerlendirme yapıldığında aynı cahillik düzeyinde olduklarını görüyorsun. Birbirlerinin kopyası gibiler. Aynı davranışı gösteriyorlar, mutsuz olmana sebep oluyorlar ve kesinlikle haklılar. İki yerde de öfken hep ruhunun töleransının üzerinde oluyor, çünkü herkes haklı, kimse kalp kırmaktan çekinmiyor, haklıysa ahlaksız davranıyor olmak önemli değil. Bu durumu Tekmanda birkaç yıl yaşayınca anlayabiliyorsun sadece. Yani ön yargıya gerek yok Tekman ve Rize karakter olarak aynı. Sadece birisi konfor alanın değil.
Bu saydığım şeyleri muhtemelen birçok insan yaşıyordur. Daha kötülerini de yaşadığını iddia edenler çıkabilir tabi. Fakat bunların mutluluğunu kemiren asalaklar olduğunu sanıyorum belirtmeme gerek yoktur. Cahil insanlar bu davranışlar yolu ile senin mutluluğunu kemirmek sureti ile kendileri mutlu olmaya çalışıyorlar. Sonunda kendileri de mutsuz oluyor. Öyle ki bir cahil insan bile başka bir cahil insanı sevmiyor.
Peki o zaman mutlu olmak için ne yapmak gerekiyor?
Benim hayatımda her zaman ki birkaç mottomdan birisi: bir yerde mutluysan oraya aitsindir. Dolayısıyla bir yerin cahillik düzeyi en az senin kadar cahil olması gerekir. Kendinden daha cahil insanların olduğu bir yerde yaşayınca doğduğun günden itibaren mutsuz oluyorsun. Kısaca insanın ömür boyunca bir çok yerde çalışmak ve yaşamak için ikâmet etmesi gerekir. Bu yerlerden hangisinde mutsuz olmuyorsan orası senin ait olduğun yerdir. Doğduğun yerde herkes üstüne üstüne geliyorsa oraya ait değilsindir, çalıştığın yerde herkes üzerine geliyorsa oraya ait değilsindir. Nerede insanlar ile bir uyum kurabiliyorsan, en azından sen onlara onlar da sana cahilce tutum içerisine girmiyor, oraya aitsindir. Çünkü o kişiler kendisinin haklı olduğunu düşüyor. Mutlu olmak için aşağıdaki maddelere dikkat etmek gerekmektedir:
- Salakça davranan insanları eğer yabancıysalar oldukları yerde unut. Sana aptalca davrananları kafanda sürekli evirip çevirip tekrar ettikçe ruhunu kemiren şeytan seni olmadığın bir insan haline getirebiliyor. Hatta bu kişiler rüyana falan girip senle uğraşmaya başlıyorlar.
- Öfkelenince 10 saniye bekle. On saniye sonra öfken geçmediyse öfkeni etrafta bulunan eşyalara yönelt. Duvar, masa, kapı falan… Zira öfke en nefret ettiğim duygudur ve ruhumu kemiren şeydir. Sevgili ailemden aldığım genetik mirasın bir etkisi olarak kalbimi zorlayan bir öfkem var. Fakat öfkeyle kalkınca zararla oturuyorsun ve devamında yapmış olduğun şeyler için de üzülüyorsun. Saydığım şeylere bakınca çevre de senin bu öfke durumunu pompalayacak şekilde çalıştığını görebiliriz. Bir avuç salak ile bir arada yaşayınca normal bir şey ama öfkelenmemeyi öğrenmek en iyisi. Bir keresinde “Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı” adında bir kitap okumuştum. Bu kafaya takmamanın gerçekten ustalık gerektirdiğini, bazen gerçekten peygamber kişilikli olman gerektiğini görüyorsun, ki bu zor bir şey.
- İnsanları fazla önemseme. Cahil bir insanı çok önemsediğinde, onu bir kaç defa arayıp kendisi hakkında veya bir yakını hakkında bir şey söylediğinde, bir şey istediğinde kendisini çok üstün bir yaratık zanneder. Bu durum kasap arkadaşın kendisini önemli sanınca hakaret etmesi, veya telefonla arayan arkadaşların haklı olduklarını düşünerek mobil delikanlılık yapması ile örneklendirilebilir. Üniversitede hocaların hiç bir şeyi önemsemediklerini görüyordum. Bunun sebebinin bu olduğunu görüyorsun.
- Fazla konuşma. Çok olan şey değersizdir. Laf ta çok olduğu zaman değersiz oluyor. Gereksiz insanlar ile gereksiz açıklamalar yaptığında o da zeka düzeyi o kadarına el verdiği için “filanca kişi vardı, onu dövdük” gibi şeyler söyleyebiliyorlar. Aslen burada sus, o kendi hikayesini anlatsın. Hikaye anlattığını düşünüyor fakat seni tehdit ediyor. Çünkü onunla konuşmak gibi bir şey yapıyorsun sen.
- En önemliside hayatla ilgili yapmak istediğin şeylere kesinlikle zaman ayır. Birileri sürekli olarak bazı işleri yapmanı, bu işleri yapmak uğruna ciğeri beş kuruş etmez insanlar ile muhatap olmanı vesaire isteyebilir. Fakat bu dünyada hiç bir iş yapılmamış kalmaz ve işler yaptıkça azalmaz. Tam aksine daha fazla iş yüklenir sana daha fazla cahil ile muhatap olmak zorunda kalırsın. Yapmak istediğin şeylere zaman ayıramamanın vermiş olduğu ruhsal çöküntü de öfkelenmene sebep olur. Yapmak istediğin şeyleri birileri arkandan dedikodu ediyor olsa bile yap, seni mutlu eden şeyler onlar.
- Hayatla ilgili iki motton olsun. Birincisi insanları affet ama unutma. Çünkü bu cahil insanları kendinden uzak tutmanın bir yolu. Affetmeyince mutluluğunu senden alıyorlar. İkincisi birisi seni övüyorsa sevinme, yeriyorsa üzülme. Bu da tamamen insanların adamına göre yerine göre yaptıkları bir şeydir. Ruh halin stabil olması gerekiyor.
- Hiç bir şeyi umursamamayı öğren. Hayatta senden daha önemli bir insan yok. Birisinin işi yapılmamış mı kaldı, bırak kendi yapsın. Birisi kendisi mutlu olmak için senden hakkı olmayan bir şeyi vermeni veya kendini bir yere vakfetmeni mi istiyor bırak kendisi yapsın. Bazı isanlar mutsuz olmaya mahkümdür. Onları önemsediğinde o mahkümiyetleri sana sıçratırlar.
Bu şekilde. Hayatta kendiniz gibi insalar ile karşılaşıp mutlu bir hayat sürmenizi dilerim.